Sayın Ekrem Dumanlı, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Gazetenizde Birliğimiz ve SGK arasında yapılması yasa ile zorunlu hale getirilmiş olan İlaç Alım protokolü ile ilgili olarak 3 Ocak 2009 tarihinde “Eczacılar Birliği devreden çıkarılıyor sigortalılar ilaç sıkıntısı yaşamayacak”, arkasından 4 Ocak 2009 tarihli “Eczacılar, meslek odaları ile devlet arasında kaldı” başlıklı haberlerinizi üzüntü ile okudum. Yaptığınız her iki haberde de birincisi, demokratik bir hukuk devletine yakışmayan oranda yanlı bir tutum, ikincisi, 32.000 kişinin iradesini ve taleplerini görmezden gelen bir gazetecilik anlayışı sergilediğinizi ifade etmek durumundayım.Şöyle ki; herşeyden önce Türk Eczacıları Birliği 6643 sayılı Kanun’la kurulmuş bir meslek örgütüdür. Kamu kurumu niteliğinde bir tüzel kişiliktir. İlgili yasa, kendisine üyeleri adına sözleşme yapma yetkisi vermekte ve Birliğimiz de bu yetkiyi kullanmaktadır. Ancak, gelinen noktada, sağlıkta dönüşümün bütün angaryası ve finansal yükü omuzlarımıza yüklenmek istenmektedir. Eczacılar bu yükü bu güne kadar taşımıştır; mesele bundan sonra bu yükün sağlık sektöründeki paydaşlar arasında eşit biçimde dağıtılmasıdır. Oysa bugün görülmektedir ki, tüm yük eczacının sırtına atılmakta, özel girişimler ve kamu, bu biçimde tasarruf sağlamayı bir marifet saymaktadır. Bizim itirazımızın ve tüm demokratik girişimlerimizin nedeni budur. Eczacılar artık daha fazla bu yük altında ezilmek istememektedir. Bizim tabanımızın sesini Protokol görüşmeleri sürecinde aktarmamızı “TEB ve eczacı odalarının uzlaşmaz tutumu” olarak aktarmanızı anlamak mümkün değildir. Biz, canımız öyle istediği için uzlaşmamazlık etmemekteyiz, çok açık söylüyoruz: Eğer kamu bu maddeleri dayatmaya devam ederse, eczaneler yavaş yavaş kapanmaya başlayacaktır. Dolayısıyla burada TEB ve eczacı odalarının “uzlaşmaz tutumundan” değil, olsa olsa SGK’nın “dayatmacı tutumundan” bahsedebiliriz. Yasal yetkimizi kullanırken Birliğimizi bypass etmeye yönelik olarak elektronik sözleşmenin öne çıkartılması da işte bu “dayatmacı tutumun” bir ürünüdür. Bizler hastalarımızı mağdur etme taraflısı hiç olmadık, bundan sonra da olmayacağız. Biz uzun vadede halkımızın ilaçsız kalmaması için uğraş vermekteyiz. Köylerdeki, ilçelerdeki eczanelerimiz kapanmasın, buralardaki insanlar ilaca ve sağlık hizmetine daha kolay ulaşabilsin diye uğraş vermekteyiz. Diğer yandan, haberinizde örtük olarak ileri sürdüğünüz gibi, "sıradan eczacıların talepleri" ve "bizim taleplerimiz" arasında hiçbir fark yoktur. Eğer 21 Aralık mitingimizi daha dikkatli bir biçimde inceleseydiniz, Türkiye’de bulunan 24.00 eczacıya karşılık o miting alanında 32.000 kişi olduğunu bilirdiniz. Yani, bu talepler sadece 24.000 eczacının değil, eczane çalışanlarının, eczacılık fakültesi öğrencilerinin, öğretim üyelerinin de ortak talepleridir. Karşımıza üç beş tane farklı örnek çıkartarak bu talepleri gölgede bırakabileceğinizi düşünmenizi, gazetecilik etiği açısından oldukça sorunlu bulduğumu da ifade edeyim. Eczacılar, hep bir ağızdan “ARTIK YETER” diyerek meslek örgütlerinin, odalarının yanında olduğunu göstermişlerdir. Eğer tarihin bunu sınamasına ihtiyaç varsa, bu sınavdan da başarıyla çıkacaklardır. Çünkü eczacılar bilmektedir ki, meslek örgütlerinin bypass edilmesi, eczacıların geleceklerinin ve eczanelerinin ellerinden alınması ile aynı anlamdadır. Ek olarak, demokratik bir meslek örgütünün iç işleyişi ile ilgili olarak ele aldığınız sözleşme bedeli, aidat gibi rakamların kamuoyunu ne biçimde ilgilendirdiğini okuyucularınızın insa Bağlantılar
© 2024 Antalya Eczacı Odası, Tüm Hakları Saklıdır.
|